Bir Haftalık Hatırlayış: Camiler ve Din Görevlileri Haftası

1–7 Ekim tarihleri arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası, bir kez daha sessiz bir takvim yaprağı gibi hayatımızdan geçti. Pek çoğumuz mahallesindeki camiye ya da Kur’an Kursuna uğrayıp, yıllardır aynı mihrapta aynı kursta mesai mefhumu gözetmeden hizmet eden din gönüllüsü arkadaşımıza "Haftanız hayırlı olsun" bile demeden bir haftayı daha geride bıraktık. Oysa bu haftanın amacı, camilerin taş mimarisinden ziyade toplumun manevi mimarisini inşa eden gönül insanlarını hatırlatmaktı. Camiler, tarih boyunca Müslüman toplumların hem ruh merkezleri hem de toplumsal dayanışmanın en güzel şekilde yaşandığı mekanlar olmuştur. Tarihsel sürece baktığımızda İslam medeniyetinde cami, sadece ibadet mekanı değil aynı zamanda siyasi, sosyal, kültürel ve eğitim merkezi olmuştur. Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte cami, devlet düzeninin ve toplumsal birliğin temel taşı haline gelmiştir. Camiler medreselerle iç içe bir yapıya sahiptir. İmam hatipler, sadece namaz kıldır

Bir Haftalık Hatırlayış: Camiler ve Din Görevlileri Haftası

1–7 Ekim tarihleri arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası, bir kez daha sessiz bir takvim yaprağı gibi hayatımızdan geçti. Pek çoğumuz mahallesindeki camiye ya da Kur’an Kursuna uğrayıp, yıllardır aynı mihrapta aynı kursta mesai mefhumu gözetmeden hizmet eden din gönüllüsü arkadaşımıza "Haftanız hayırlı olsun" bile demeden bir haftayı daha geride bıraktık. Oysa bu haftanın amacı, camilerin taş mimarisinden ziyade toplumun manevi mimarisini inşa eden gönül insanlarını hatırlatmaktı.

Camiler, tarih boyunca Müslüman toplumların hem ruh merkezleri hem de toplumsal dayanışmanın en güzel şekilde yaşandığı mekanlar olmuştur. Tarihsel sürece baktığımızda İslam medeniyetinde cami, sadece ibadet mekanı değil aynı zamanda siyasi, sosyal, kültürel ve eğitim merkezi olmuştur.

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte cami, devlet düzeninin ve toplumsal birliğin temel taşı haline gelmiştir. Camiler medreselerle iç içe bir yapıya sahiptir. İmam hatipler, sadece namaz kıldıran kişi olmayıp aynı zamanda okuma-yazma öğreten, vaaz eden, halkı bir araya getiren şahsiyetlerdir.

Anadolu Selçukluları döneminde “ulu cami” kavramı ortaya çıkmış, her şehirde devletin idari merkezine yakın bir büyük cami bulunmuş, burada hutbeler doğrudan sultanın adına okunmuştur. Bu, hem dini hem siyasi anlamda imamın devletin bir temsilcisi olduğunu da göstermektedir. İmam hatipler, halkın içinde “alim” kimliğiyle yer almış “cemaatin gönül rehberleri” olmuşlardır.

Osmanlı Devleti’nde ise camiler, ilim, irfan ve adaletin merkezleri olarak işlev görmüştür. Her büyük caminin yanında sıbyan mektebi, medrese, kütüphane ve imaret bulunur, bu yapı topluca “külliye” olarak adlandırılırdı. Camiler, ibadetin yanında eğitimin, sosyal yardımlaşmanın ve toplumsal dayanışmanın merkezleriydi. İmamlık ise sıradan bir görev olmayıp, “ilmiye sınıfının ilk basamağı” kabul edilirdi.

Bir imam, genellikle medrese eğitimi almış, Arapça, fıkıh, tefsir ve hadis ilimlerinde temel birikime sahip olurdu. Göreve başlamadan önce “icazetname” denilen yeterlilik belgesiyle ilmini kanıtlaması gerekirdi. Bu yönüyle Osmanlı imamı, namaz kıldırmanın çok ötesinde, toplumun eğitimcisi, hakemi ve rehberiydi.

Bugün olduğu gibi cami imamı, mahallenin “manevi muhtarı” gibiydi, doğumdan ölüme kadar her aşamada halkın yanındaydı. Yeni doğan bebeğe ad koyar, gençleri evliliğe hazırlar, hastaları ziyaret eder bir ihtiyaçları varsa giderir, yaşlıların duasını alırdı. İmamlar, mahallenin güvenliği, dayanışması ve temizliği gibi konularda da halkla birlikte hareket ederdi. Bir anlamda, Osmanlı toplumsal dokusunun görünmeyen çimentosuydu.

Cumhuriyetin ilanından sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasıyla (3 Mart1924) din hizmetleri sistemli bir yapıya kavuştu. Başkanlığımız cami hizmetlerini yeniden kurumsallaştırarak devletin din hizmetini halkla buluşturdu.
Din görevlileri, özellikle 1950’lerden sonra açılan İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri aracılığıyla modern eğitimle geleneksel bilgiyi buluşturmaya başladı. Bugün imam-hatip okullarında verilen eğitim, bir yönüyle Osmanlı’daki medrese sisteminin günümüz karşılığı gibidir. Amaç, din hizmetini çağın şartlarına uygun şekilde, bilgi, bilinç ve hikmetle yürütmektir.

Cami, modern şehir yaşamının karmaşasında hâlâ bir sükûnet adası olarak varlığını sürdürmektedir. Din gönüllüsü arkadaşlarımız da bu sessiz adanın gönül kaptanı olarak hizmet etmektedir.

Cami ve Din Görevlisinin Topluma Katkısı

Toplumların manevi direnci, ibadet mekânlarının canlılığıyla doğru orantılıdır. Cami, insanın Allah ile kurduğu iletişimin yanında toplumla kurduğu bağın da mekânıdır. Din görevlileri namaz kıldırmanın ötesinde değerleri hatırlatan, vicdanı diri tutan, umut aşılayan insanlardır. Bir cenazede sabır, bir düğünde dua, bir hastanın yanında inşirah, bir öğrencinin yanında muhabbet, bir yangında teselli, bir selde umuttur. Hepsinde imamın sesi, milletin kalbine ulaşan sükûnettir. Din görevlisi, modern dünyanın yalnızlaştırdığı bireyi, caminin sıcak avlusunda yeniden “biz” haline getirir.
Unutulmamalıdır ki bir milletin vicdanı mihrapta ayakta durur. Bir toplum, mabedine sahip çıktığı ölçüde kök salabilir, minaresi kadar yüce, mihraptaki sesi kadar diridir. Caminin kandilinde yanan ışık, sıradan bir aydınlık değildir. O aydınlık, bir medeniyetin yüzyıllar boyunca taşıdığı imanın, bilginin ve merhametin ateşidir. Ve o ışığı her sabah yeniden yakan, mihrapta sessizce duran o gönül insanlarıdır.

Bu sebeple, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nı kutlamak yalnızca bir görev değil bir teşekkür ve vefa duruşu olmalıdır. Çünkü onlar, bu milletin ruh köklerini diri tutan, sessiz ama derin bir hizmetin temsilcileridir. Cami, taşta beden; imam, o taşın içindeki ruhtur.

Bu içerik hakkında ne hissediyorsunuz?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow