Sosyal medyada olumsuz içeriklere odaklanmak beden ve ruh sağlığını tehdit ediyor

Uzmanlar, dijital platformlarda "felaket kaydırması" (doomscrolling veya doomsurfing) olarak adlandırılan çok fazla olumsuz içeriğe maruz kalmanın beden ve ruh sağlığını olumsuz etkilediğini belirtti.

Sosyal medyada olumsuz içeriklere odaklanmak beden ve ruh sağlığını tehdit ediyor

Sosyal medyada çok fazla olumsuz habere maruz kalmanın, birey ve toplum psikolojisi açısından yarattığı sorunları AA muhabirine değerlendiren psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar, bu durumun koronavirüs salgınında doomscrolling veya doomsurfing (felaket kaydırması) terimleriyle kavramsallaştırılmaya çalışıldığını belirtti.

Sosyal medya platformlarının insan hayatının bir parçası olduğu dönemden beri "felaket kaydırması" yapıldığını söyleyen Sayar, pandemi döneminde ise felaketin yaygınlığının ve rakamsal niteliğinin baskın hale geldiğini vurguladı.

Sayar, borsa endeksi izlenir gibi virüsten ölenlerin sayılarının takip edilmeye başlanmasıyla, "felaket kaydırması"nın salgın gibi yayıldığını dile getirdi.

İnsan türünün geçirdiği tarihsel ve toplumsal koşullar sonucunda "tehdit" ve "tehlike" algılaması geliştirdiğini kaydeden Sayar, şöyle devam etti:

"Tehlike, baskı, stres altında bedenlerin salgıladığı kortizol, bir acil durum kitidir. Kısa kullanımlıdır ama hayatta tutar. Bugün felaket algısı süreğendir, aşırılaşmış kortizol salınımı bizleri hasta ediyor bu yüzden. Otoimmün hastalıkların büyük oranda psikosomatik olduğu düşünülüyor. İltihaplanan bedenler ve zihinler 'bundan sonra kıyamet' beklentisiyle alakalı biraz da. Buna yol açan depresyon ve kaygı bozuklukları bugün her zamankinden daha yaygın. Panik ataklar, 'felaket kaydırmacılığı' yüzünden daha yoğun. Keza ekran süreleri uzadığı için, uykusuzluğa bağlı şikayetler de artmış durumda ve elbette, toplu bir delüzyon ve histeri tehlikesinin de ufukta belirdiğini söylemek gerekiyor."

"Çığ gibi enformasyon ve manipülasyon kütlesi üzerimize yuvarlanıyor"

"Felaket kaydırması" alışkanlığının bireyde dünyaya ve insana karşı güveni yıktığını ifade eden Sayar, geleneksel topluma kıyasla modern kent toplumunda kaygı, depresyon ve yalnızlık riskinin arttığına dikkati çekti.

Prof. Dr. Sayar, "Çığ gibi enformasyon ve manipülasyon kütlesi üzerimize yuvarlanıyor. Öğrendikçe daha çaresiz ve yorgun hissediyoruz kendimizi. Byung Chul Han 'performans toplumu' diyor, sürekli bir şeyler yapmak, varlığını 'dijital sistemler veya otomatlar gibi' sürekli işler halde kalarak haklı çıkartan özneler kitlesine. Bir şeyler yapmak zorunda hissediyoruz ama çok az şey yapmaya muktediriz. Bu duygular hem ekran sürelerini artırarak hem de uykuya dalma huzurunu bozarak, bizleri uykuda yoklayıp uyandırarak uyku bozukluğu şikayetlerini de artırıyor." değerlendirmesini yaptı.

Olumlu ve iyimser içeriklerin geri planda kalma nedenlerine değinen Sayar, "Biz neyi arıyorsak onu buluruz. Mevlana'nın daha güzel bir ifadesiyle, 'Madendeki inciyi aradıkça, madensin. Ekmek lokmasının derdine düştükçe, ekmeksin.' Güzeli arayan, güzelleşme istikametinde ve istidadında olandır. Güzeli bu sayede bulur. Modern yazılım algoritmaları bu eski bilgeliğin neredeyse parodisi. En çok dikkat süresi harcadığımız, etkileşime girdiğimiz, yemlediğimiz (clickbate) şeyler, en fazla önümüze sürülüyor." dedi.

Negatif içeriklere odaklanmanın yarattığı döngüyü kırmak için takip edilen hesapların alanının daraltılması gerektiğini belirten Sayar, "felaket kaydırması"nın karşıtı olarak "umut kaydırması" (hopescrolling) kavramının kullanıldığını aktardı.

Prof. Dr. Sayar, haber içeriklerine ilişkin derin bir farkındalık geliştirilmesi gerektiğine işaret ederek, bu konuda medya okuryazarlığının önemine vurgu yaptı.

Sosyal medya algoritmalarının etkisi

Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Eken ise bireylerin özellikle felaket içerikli haberlerin tıklanmasına ve yayılmasına eğilimli olduğunu, beynin hayatta kalma içgüdüsüyle negatif olaylara daha fazla dikkat etiğini söyledi.

Bu eğilimin özellikle haber akışlarında karamsar içeriğin daha fazla temsil edilmesine sebep olduğundan bahseden Eken, "asrın felaketi" olarak isimlendirilen 6 Şubat 2023'teki depremlerde sosyal medya üzerinden yoğun haber takibi ile ikincil travmatik stres ve kaygı düzeyleri arasındaki ilişkinin akademik çalışmalarla ortaya konulduğunu anlattı.

Doç. Dr. Eken, "Sürekli negatif içerik tüketimi, toplumsal düzeyde güven erozyonuna, empati azalmasına ve genel ruh halinde kalıcı bir karamsarlığa neden oluyor. Medyanın sorumluluğu sadece gerçeği yansıtmakla sınırlı değil, gerçeği etik çerçeve ve toplumsal fayda içinde sunma zorunluluğu da var." ifadelerini kullandı.

İnsanların gelecek endişesi gibi baskılarla tetiklendiklerinde kaygılarını gidermek için sosyal medyaya yöneldiklerini vurgulayan Eken, bu platformlardaki algoritmaların ise daha fazla kaygı yaratan, negatif duygular aşılayan içerikler gösterdiğini kaydetti.

Sosyal medya algoritmalarının ekonomik çıkar doğrultusunda maksimum etkileşim için tasarlandığını dile getiren Eken, bu platformların tıklanma veya reaksiyon sayısının yanı sıra kullanıcının uzun vadeli memnuniyetini ve iyi oluş hallerini değerlendiren alternatif ölçüm geliştirmesi gerektiğini ifade etti.

Bu içerik hakkında ne hissediyorsunuz?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow