Zikir: Kalbin Sessiz Duası
Dillerin sustuğu, sözlerin anlamını yitirdiği o derin boşlukta, sadece zikir kalır geriye. Kelimelerin ötesinde, insanın Rabbiyle konuştuğu o ince çizgide, her “Allah” deyişi, ruhun karanlıklarına düşen bir kandil mesabesindedir. Zikir... Bir hatırlayış, bir kavuşma, bir iç çekiştir. Kimi zaman bir fısıltı, kimi zaman içe doğru haykırış… Sanki kalbin içinde çırpınan kuşun, göğe doğru kanatlanma çabasıdır. Her nefeste tekrar eden o kudretli isim, gönlün en ıssız köşesini an be an aydınlatır. Çünkü insan unutur; sevdiklerini, yaşadıklarını, sözlerini, hatta kendini... Kalabalıklar içinde yalnız hisseder bazen insan kendini. Günler geçer, telaşlar artar, gönül yorulur. Ne konuşmalar çare olur ne de suskunluk… İçte bir boşluk büyür, adı konmayan bir eksiklik. İşte tam da böyle anlarda, insanın ruhu bir ses arar. Ve o ses, zikirle gelir, huzurla dolar kalbin derinliklerinde. Zikir, ruhun susuz topraklarına yağan rahmettir. Dil, kalp ve bedenle olur. Dil ile zikir, Allah’ı anmak,

Dillerin sustuğu, sözlerin anlamını yitirdiği o derin boşlukta, sadece zikir kalır geriye. Kelimelerin ötesinde, insanın Rabbiyle konuştuğu o ince çizgide, her “Allah” deyişi, ruhun karanlıklarına düşen bir kandil mesabesindedir.
Zikir... Bir hatırlayış, bir kavuşma, bir iç çekiştir. Kimi zaman bir fısıltı, kimi zaman içe doğru haykırış… Sanki kalbin içinde çırpınan kuşun, göğe doğru kanatlanma çabasıdır. Her nefeste tekrar eden o kudretli isim, gönlün en ıssız köşesini an be an aydınlatır. Çünkü insan unutur; sevdiklerini, yaşadıklarını, sözlerini, hatta kendini...
Kalabalıklar içinde yalnız hisseder bazen insan kendini. Günler geçer, telaşlar artar, gönül yorulur. Ne konuşmalar çare olur ne de suskunluk… İçte bir boşluk büyür, adı konmayan bir eksiklik. İşte tam da böyle anlarda, insanın ruhu bir ses arar. Ve o ses, zikirle gelir, huzurla dolar kalbin derinliklerinde.
Zikir, ruhun susuz topraklarına yağan rahmettir. Dil, kalp ve bedenle olur.
Dil ile zikir, Allah’ı anmak, O’na yalvarıp yakarmak, hak ve hakikati söylemektir.
Kalp ile zikir, Rabbimizin muhabbetiyle hemhal olabilmektir. O’nun sevgisinde kaybolmaktır.
Beden ile zikir ise tüm benliğimizle Allah’ın rızasını aramaktır, varlığımızı ve imkanlarımızı O’nun yoluna adamaktır.
Zikir, bazen yolda yürürken, bazen bir pencere kenarında sessizce otururken, bazen de gece yarısı herkes uyurken… İçten gelen bir fısıltıyla başlar. Önce sessizdir, sonra büyür, sonra sarar tüm benliği. Ve insan fark eder ki; en büyük huzur, sadece O’nu anmakla gelir.
Bir damla gözyaşıyla birlikte edilen zikrin içinde nice sükut gizlidir. Çünkü bazen konuşmaz insan; sadece “Ya Rahman” der ve susar. O sükunetin içinde binlerce dua, binlerce yakarış vardır. Kelimelere sığmayan bir teslimiyet, bir özlem, bir umut saklıdır.
Zikir, sadece belli kelimeleri tekrar etmek değildir, diriliştir, duruştur. Dünya gürültüsünün ortasında, her şeyin ötesine geçip "Ben buradayım, aciz bir kul olarak işte karşındayım ya Rabbi diyebilmektir. Zikir, bazen bir tesbih tanesinde, bazen yürekte sessizce yankılanan bir ‘La ilahe illallah’ta’ saklıdır.
Ve insan Rabbi’ni zikrettikçe, Rab de kulunu anar. Sonsuzluğun sahibi, faninin adını zikreder. İşte o an, zaman durur, dünya susar, gökyüzü eğilir… Ve kul, kulluğunun farkına ve şuuruna varır. Çünkü zikir, kalbin sessiz duasıdır.
Gönlün bir yerinde ince bir sızı vardır, fark edemediğin bir boşluk… Onu ne insanla doldurabilirsin, ne malda ne mevkide bulabilirsin. Çünkü o boşluk, yalnızca Rabbin adını andığında dolan bir yerdir. Zikirle bulur yerini her şey. Kalp, kendine gelir; ruh, sahibini hatırlar. Zira Allah Resulü (sas)’in bu konudaki benzetmesi ne kadar manidardır. “Rabbini zikreden ile zikretmeyenin durumu, diri ile ölünün durumuna benzer.” (Buhari, Deavat, 66)
Yüreğin secdesidir zikir. Bedenin teslimiyetidir. Kul, her “Sübhanallah” deyişte, dünya biraz daha hafifler omuzlarından. Arınır kalp tüm kötülüklerden ve çirkinliklerden. Her “Elhamdülillah”ta, insan bir adım daha yaklaşır iç huzura, sarar kalbin kırıklarını incitilmişliklerini. Her “Allahu Ekber”de, kalbin duvarları yıkılır, yerini sonsuz bir teslimiyet ve muhabbet alır. Yüceler yücesinin kudretini hisseder iliklerinde…
Kalbin gıdasıdır zikir. Nasıl ki beden aç kaldığında güçsüz düşerse, kalp de zikirsiz kaldığında yorgunlaşır, bitap düşer. Çünkü kalp, onu yaratandan habersiz yaşayamaz uzun süre. Maddi hiçbir şey bu eksikliği tamamlayamaz. İnsan, içten içe bilir ki huzur, yalnızca Rabbini anmakla gelir. Nitekim Kur’an’da da şöyle buyrulur: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 13/28)
Sığınaktır, dayanaktır zikir.
Dünyanın yükü ağırlaştığında, insanların sesleri yorucu geldiğinde, ne geçmiş kalır ne gelecek... Sadece O’nun adıyla hafifler yürek.
Bir tesbih tanesinin ardına saklanır bazen gözyaşı, bazen en büyük dua sessizce akar içten içe. Rabbimiz El- Müheymin’dir; her şeyi görüp gözetendir. Dünyanın türlü sıkıntıları karşısında el açıp yalvaracağımız dayanağımız O’dur.
Bazen gece yarısı uykudan uyanırsın, anlam veremediğin bir huzursuzlukla… Herkes uyurken sen uyanıksındır. Çünkü Rabbin seni uyandırmıştır; onunla konuşasın diye. Bir “Ya Latif” fısıldarsın, içindeki fırtınalar diner. Bir “Ya Vedud” söylersin, kalbin sevgiyle dolar. Ve o an anlarsın: Zikir, sadece bir dua değil; bir kavuşmadır, özlemle beklenen andır.
Ne kadar savrulmuş olursan ol, ne kadar uzaklaşmış hissedersen hisset… Zikir seni hep geri çağırır. Çünkü Allah, kuluna şah damarından daha yakındır. Kalbin kırık bile olsa, dilin titreyerek bile söylese… O duyar. Çünkü o, kalplerin en gizli sesini bile işiten Es-Semî’dir.
Görünmeyeni görmektir zikir. Kalbin karanlığına bir kandil ateşini tutuşturmaktır. Her an, her nefeste O’nu hatırlamaktır. Zaman zaman dillerimiz zikrin tadını, kalplerimiz zikretmenin huzurunu, vicdanlarımız zikirle geçen zamanların bereketini, güzelliğini unutuyor. Zikirden mahrum hayatlarımız adeta kurak çöle dönüşüyor. Oysa Yüce Rabbimiz, kendisini bir an olsun unutmamak için bizleri şu ayet-i kerime ile uyarıyor: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münafikun, 63/9)
Ve anladım ki,
Ne zaman ki dara düşsem, ne zaman yüreğim ağırlaşsa…
Ne zaman sesler anlamsız, sessizlik bile dar gelmeye başlasa...
O’nu anarak yeniden kendimi bulurum. Bir isim yeter bana. Allah.
Ve artık bilirim ki, bir tek Rabbimi andığımda, aslında yeniden hatırlarım her şeyi. Kim olduğumu, nereden geldiğimi, nereye döneceğimi…
Ve yine bilirim ki, zikir sadece hatırlamak değildir. Bu dünyada sürgün olan kalbin, unutulmuş cennetin izini sürmesidir.
Bu içerik hakkında ne hissediyorsunuz?






