Ahlak, insanın ruhunda yerleşen meleke ve alışkanlıklardır. Bu meleke ve alışkanlıklar kendi isteğimizle fiil ve davranışlarımızı meydana getirir.
Organlarımızın hareketleri ruhumuza bağlıdır. Ruhumuza güzel huylar, iyi alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları iyi olur. Buna “Güzel ahlak” denir. Ruhumuza kötü huy ve fena alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları da kötü olur, buna da “Kötü ahlak” denir.
Bu sebeple, söz ve davranışlarımızın iyi, ahlakımızın güzel olabilmesi için ruhumuzun kötü huylardan temizlenerek iyi huy ve güzel alışkanlıklarla donatılması gerekir.
A) Ahlakın Önemi
Dinimizde ahlakın büyük önemi ve üstün bir yeri vardır. İslam’ın gayesi, insanları güzel ahlak sahibi yaparak olgunlaştırmaktır. Dinin emir ve yasaklarına bakınca, bunu açık bir şekilde görebiliriz.
Peygamberimiz,
بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ حُسْنَ الأَخْلاَقِ
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta’, “Hüsnü’l-Hulk”, 1) buyurarak son ve en mükemmel din olan İslam’ın, gayesini ve yüksek hedefini bildirmiştir. İslam’da güzel ahlakın yerini de şu ifade ile vurgulamıştır:
اَلْاِسْلَامُ حُسْنُ الْخُلْقِ
“İslam, güzel ahlaktır.” (Kenzu’l-ummâl, III, 17, hadis no: 5225)
İslam, güzel ahlak olduğuna göre, Müslümanın da güzel ahlak sahibi olması gerekir. Esasen, Müslümanın değeri ahlakının güzelliği ile ölçülür. İmanın meyvesi güzel ahlaktır. İyi ve güzel ahlak sahibi olmayan kimse meyvesiz ağaç gibidir. Müslüman, Allah’ın ve Peygamberin sevgisini iyi davranışları ve güzel ahlakı sayesinde kazanır.
Peygamberimize soruldu:
—Allah katında en sevgili kullar kimlerdir?
—Ahlakı en güzel olanlardır, (et-Tergîb ve’t-terhîb, III, 408, hadisi, Taberânî rivayet etmiştir.) buyurdu.
Başka bir hadis-i şerifinde de,
إِنَّ مِنْ أَحَبِّكُمْ إِلَىَّ وَأَقْرَبِكُمْ مِنِّي مَجْلِسًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَحَاسِنَكُمْ أَخْلاَقًا
“Sizin bana en sevimliniz ve kıyamet gününde bana en yakınınız, ahlakı en güzel olanınızdır.” (Tirmizî, “Birr”, 71) buyurmuştur.
Görülüyor ki merhameti sonsuz olan Yüce Allah’ın rızasına ermek, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin sevgisini kazanarak onun yakınında bulunmak, iyi ahlak sahibi olmakla mümkündür.
Kişinin güzel ahlaklı oluşu, kalbindeki olgun imanın bir göstergesidir, yani sağlam ve olgun bir imana sahip olan kimsenin ahlaki davranışları iyi olur, böyle kimseden kötü davranışlar meydana gelmez. Peygamberimizin şu hadis-i şerifi bunun ifadesidir. Buyuruyor ki:
اِنَّ مِنْ اَكْمَلِ الْمُؤْمِنِينَ اِيمَانًا اَحْسَنُهُمْ خُلُقًا
“Müminlerin iman yönünden en olgunu, ahlakı en üstün olanıdır.” (Tirmizî, “İmân”, 6, Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 14)
Müslümanı, Allah’ın sevdiği kulları mertebesine yükselten ve Peygamberimize yaklaştıran güzel ahlak, sonuç olarak, Müminin cennete girmesine ve ebedi saadete kavuşmasına vesile olur.
B) Ahlakın Kaynağı
İslam ahlakının kaynağı Kur’an-ı Kerim’de yer alan yüksek ahlak ilkeleri ile bunları hayata geçiren, tatbik eden Peygamberimizin fazilet dolu yaşayışı ve örnek davranışlarıdır.
Peygamberimiz, Allah’ın terbiyesi ile yetişmiş, bütün iyilikleri ve güzellikleri kendisinde toplamıştır.
O, ahlakını Kur’an’dan almıştır. Saygı değer eşi Hz. Âişe, Peygamberimizin ahlakının nasıl olduğunu soran kişiye şu cevabı vermişir:
“Sen Kur’an okumuyor musun?
O’nun ahlakı Kur’an idi.” (Müslim, “Salât”, 139)
C) Ahlakın Müeyyidesi
İslam’da ahlak kurallarının yaptırım gücü sadece toplumun kınaması veya birtakım cezai önlemler değil, kalplere yerleşen Allah korkusu ve sorumluluk duygusudur.
Bu sebeple Müslüman, kendisini kimsenin görmediği ve vicdanı ile baş başa kaldığı yerlerde bile ölçülü davranır, ahlak kurallarına uyar.
İnançlı bir insan, bütün davranışlarının Allah tarafından gözetlendiğini bilir. Dünyada yaptığı her iş ve davranıştan kıyamet gününde sorguya çekileceğine, iyi davranışlarda bulunanların, bunun mükâfatını göreceğine, kötülük yapanların da cezalandırılacağına inanır ve ona göre davranır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ ﴿٧﴾ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ﴿٨﴾
“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu(n mükâfatını) görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu(n cezasını) görür.” (99/Zilzâl, 7-8)
Bu inancı taşıyan Müslüman, bütün davranışlarına dikkat eder, kimseye kötülük yapmaz, elinden geldiği kadar iyilik etmeye çalışır.
Böyle bir inanca sahip olmayan ve başkaları tarafından da duyulup kınanmayacağını anlayan kimse ise fırsat bulunca her türlü kötülüğü yapabilir. Çünkü kalbinde Allah korkusu, vicdanında sorumluluk duygusu taşımayan kimsenin davranışlarını devamlı olarak kontrol etmek, her insanı takip edecek bir polis görevlendirmek mümkün değildir. Fakat her insanın kalbine manevi bir bekçi yerleştirmek mümkündür.
Bunun için,
“Hikmetin başı Allah korkusudur.” denilmiştir.
Büyük şairimiz M. Âkif Ersoy da bu hususu şu mısraları ile ne güzel ifade etmiştir:
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farzedilsin havf-ı Yezdan’ın,
Ne irfanın kalır te’siri kat’iyyen ne vicdanın. (Safahat, s. 251)
İşte o manevi bekçi, insandan hiçbir zaman ayrılmayan, her zaman ve her yerde kendisi ile beraber bulunan ve ona daima sorumluluğunu hatırlatan Allah korkusudur.