Sömürü Aracı Olarak Faiz

Yine habere göre bu para kamu hizmetinde kullanılmış olsaydı 5 İstanbul havalimanı, 22 Çanakkale köprüsü, 47 Avrasya tüneli, 700 TÜRKSAT 6A uydusu, 2 bin Millet kütüphanesi, 52 bin SİHA ve 2 milyon konut yapılabilirmiş. Bu listeyi gören birisi faizin dini hükmüne hiç bakmadan akılla bile faizin ne kadar kötü bir şey olduğunu ve sömürüye yol açtığını anlayabilir. Tarihe baktığımızda faizin ne kadar büyük bir sömürü aracı olduğunu görebiliriz. Özellikle Roma imparatorluğunu çöküşe götüren sebepler arasında borçlanma ve faiz önemli bir unsur olarak yer almıştır. Faiz yüzünden hürriyetini kaybeden binlerce insan örneği bile faizin kötülüğünü tek başına anlatmaya yeter. Konvansiyonel iktisadın iddiasına göre faiz toplumda dağınık halde bulunan tasarrufları bir araya getirmekte önemli bir role sahiptir. Bu noktada bankacılık sistemi kilit konumdadır. Bankalar fon sahipleriyle fon talep edenler arasında aracılık görevi yapar. Elinde fon bulunanlardan faiz karşılığı toplayıp bunları fona ih

Sömürü Aracı Olarak Faiz

Yine habere göre bu para kamu hizmetinde kullanılmış olsaydı 5 İstanbul havalimanı, 22 Çanakkale köprüsü, 47 Avrasya tüneli, 700 TÜRKSAT 6A uydusu, 2 bin Millet kütüphanesi, 52 bin SİHA ve 2 milyon konut yapılabilirmiş. Bu listeyi gören birisi faizin dini hükmüne hiç bakmadan akılla bile faizin ne kadar kötü bir şey olduğunu ve sömürüye yol açtığını anlayabilir. Tarihe baktığımızda faizin ne kadar büyük bir sömürü aracı olduğunu görebiliriz. Özellikle Roma imparatorluğunu çöküşe götüren sebepler arasında borçlanma ve faiz önemli bir unsur olarak yer almıştır. Faiz yüzünden hürriyetini kaybeden binlerce insan örneği bile faizin kötülüğünü tek başına anlatmaya yeter.

Konvansiyonel iktisadın iddiasına göre faiz toplumda dağınık halde bulunan tasarrufları bir araya getirmekte önemli bir role sahiptir. Bu noktada bankacılık sistemi kilit konumdadır. Bankalar fon sahipleriyle fon talep edenler arasında aracılık görevi yapar. Elinde fon bulunanlardan faiz karşılığı toplayıp bunları fona ihtiyaç duyanlara faiz karşılığında aktarırlar. Kendileri de aradaki farktan kazanırlar. Öncelikle faizin dağınık olan tasarrufları toplama noktasındaki etkisi bilimsel olarak ittifak edilen bir husus olmayıp aksini ifade eden çalışmalar da bulunmaktadır. Ancak biz daha çok sömürü aracı olmasına ve gelir dağılımındaki adaletsizliğine dikkat çekmeye çalışacağız.

Bankacılık sistemi varlığa ve gelire dayalı olarak çalışır. Başka bir ifadeyle bankalar, hiçbir geliri veya varlığı olmayan kişiye kredi vermez. Bankaların bu noktada ellerinde tuttukları “kredi notu” bu görevi ifa eder. Kredi talep eden kişinin kredi notu iyiyse ve krediyi ödeyebilecek bir geliri veya varlığı varsa bu durumda talebi kabul edilir. Kişinin geliri/varlığı ne kadar fazlaysa o kadar fazla kredi verilir. Sömürü ve adaletsizlik tam olarak da burada başlar.

Faizde mutlak bir haksızlık vardır. Kur’an-ı Kerim faizin bu yönüne لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ “haksızlık (zulüm) etmemek ve haksızlığa (zulme) uğramamak” (Bakara, 2/279) ifadesiyle dikkat çeker. Bu haksızlık kimi zaman borçluya, kimi zaman ise alacaklıya döner. Oranların büyüklüğü veya küçüklüğü bu haksızlığın kime döndüğünü ortaya koyar. Bu sebeple faiz oranları üzerinden meseleye yaklaşıp faiz-riba veya banka faizi-tefeci faizi şeklinde bir ayırıma gitmek doğru değildir.

Meseleyi biraz daha açmak gerekirse, faizin meşruiyetiyle ilgili tartışmalar çoğu zaman oranlar üzerinden yapılır. Faizin Batıdaki tarihi gelişim sürecinin geldiği bu nokta bize de sirayet etmiştir. Sırf bu yüzden Kur’an-ı Kerim’deki riba ifadesi “tefeci faizi” şeklinde açıklanarak günümüzdeki banka faizlerinin bu kapsamda olmadığı ve haram kılınan ribaya dahil olmadığı iddia edilir. Bir kere kavramlar arasında yapılan bu ayırımın Kur’an ve Sünnette bir dayanağı olmayıp Batıdaki “interest-usury” ayırımına dayanmaktadır. Bu ayırım ise faizin üretimde yer alıp almamasına göre yapılır. Halbuki günümüzde bankalar tarafından verilen faizli krediler çoğunlukla tüketici kredisi kapsamına girdiğinden bankaların verdiği krediyi üretim kapsamına sokmak ilmi açıdan tartışmaya açıktır.

Bankadan çekilen krediyle üretim yapıldığını düşünecek olsak bile, bu durum gelir dağılımındaki adaletsizliğe neden oluşunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, faizli krediyi çeken kişi şayet bunun karşılığında yaptığı üretimden çok yüksek kazanç elde ederse sadece kredinin baştan belirlenmiş faizini ödeyecektir. Alacaklının eline belli bir fazlalık geçse de parasının kullanımının gerçek karşılığı değildir. Yok eğer krediyi alan kişi hiçbir kazanç elde edemezse bu durumda üretimden bir pay verilmesi söz konusu olmayacak ve krediyi alan kişi parayı diğer mal varlığından ödemeye çalışacaktır. Bu durumda tek kazanan krediyi verendir. Bahsedilen her iki durumda da taraflardan birisine mutlak bir haksızlık olmaktadır. Bu sebeple faiz konusu ele alınırken bütün boyutları gözetilmeli ve parçacı bir bakış açısı sergilenmemelidir.

Sonuç cümlesi olarak şunu söyleyebiliriz. Faiz sömürü yollarından biridir ve faizde taraflardan birisine mutlak bir haksızlık söz konusudur. O yüzden faiz oranına bakılmaksızın mutlak olarak haramdır ve akli açıdan bile bakılsa faizin savunulacak bir yönü yoktur. Faizin yerine konulması gereken sistem, bütün tarafların riske ortak katlandığı ve ortaya çıkan kazancı adil bir şekilde paylaştığı bir modeldir.

Bu içerik hakkında ne hissediyorsunuz?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow