İstikamet: Kalbin Kıblesi
Kalplerine hakiki imanı, Allah ve Resûlü’nün sevgisini ve muhabbetini yerleştirebilen, gönül Kabe’sindeki putları kırabilen iman ve istikamet sahibi, imanlarının gereği gibi yaşayabilen kullar samimi ve ihlaslı kullardır. Ancak böyle iman sahipleri, manevi lezzet duyabilir ve gönül huzurunu yakalayabilirler. İnsanın yaratılış gayesi kulluktur, en önemli vazifesi ise Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak sonra da bu imanın gereği olarak dosdoğru yaşamaktır. İstikâmet; üzere bir yol yürüyebilmektir. İmanda sebat etmektir istikâmet. Cenabıhakk'a itaat, Resûlüllah’a ittiba etmektir. Özü, sözü bir olmak, olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmaktır. Müslümanca bir duruş sergilemektir. İnandığı gibi yaşamak, imanı hayata taşımaktır istikamet. Tam bir teslimiyetle Allah’a ibadet etmek, maddi ve manevi varlığını O’nun yoluna adamak, emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmaktır istikamet. İman ettim diyebilmek dosdoğru yola çıkmak ve bu yoldan hiç sapmadan, savrulmadan cennetle, cemal

Kalplerine hakiki imanı, Allah ve Resûlü’nün sevgisini ve muhabbetini yerleştirebilen, gönül Kabe’sindeki putları kırabilen iman ve istikamet sahibi, imanlarının gereği gibi yaşayabilen kullar samimi ve ihlaslı kullardır. Ancak böyle iman sahipleri, manevi lezzet duyabilir ve gönül huzurunu yakalayabilirler.
İnsanın yaratılış gayesi kulluktur, en önemli vazifesi ise Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak sonra da bu imanın gereği olarak dosdoğru yaşamaktır. İstikâmet; üzere bir yol yürüyebilmektir. İmanda sebat etmektir istikâmet. Cenabıhakk'a itaat, Resûlüllah’a ittiba etmektir. Özü, sözü bir olmak, olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmaktır. Müslümanca bir duruş sergilemektir.
İnandığı gibi yaşamak, imanı hayata taşımaktır istikamet. Tam bir teslimiyetle Allah’a ibadet etmek, maddi ve manevi varlığını O’nun yoluna adamak, emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmaktır istikamet. İman ettim diyebilmek dosdoğru yola çıkmak ve bu yoldan hiç sapmadan, savrulmadan cennetle, cemalullaha müşerref olana kadar dosdoğru ilerlemektir istikamet.
Sadece Allah’a kul olmaya ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaya ahdetmektir istikamet. Söz, tavır ve davranışlarıyla bu ahde vefa göstermektir. Kur’ani ölçüleri, nebevi ilkeleri ve İslami prensipleri hayatın her saniyesine ilmek ilmek işlemektir istikamet.
Sevgili Peygamberimiz (sas), “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır. Rehberliğin en güzeli Muhammed’in rehberliğidir.” (Nesâî, Salâtü’l-îdeyn, 22.) hadisini hayatımızda düstur edinebilmektir istikamet. İnsanlığa örnek kılınmış İslam ümmetinin on dört asırdır takip ettiği yolda beraber el ele kol kola yürümesidir. Bu yol, insanı aydınlığa ulaştıran yegâne kurtuluş yoludur. Allah’a verdikleri sözden bir an olsun ayrılmayan, sadakatle sembolleşen sıddıkların yoludur. Bu yolun yolcularına Rabbimizin ebedi nimetlerine mazhar olma müjdesi ve inayeti vardır.
Bir gün bir sahabi, Allah Resûlü (sas)’in yanına gelerek ona şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resûlü, bana İslâm ile ilgili öyle bir nasihat ver ki, bu konuda başka kimseye soru sorma ihtiyacım kalmasın.” Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurdu: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol” (İbn Hanbel, III, 413.)
Bu bereketli yolun yolcusu olmak, her şeyden önce Müslüman kimliğini, şahsiyetini ve duruşunu doğru bir şekilde inşa etmekten geçer. Hayat rehberimiz Kitabımızın ve Peygamberimizin rehberliğini baş tacı etmekten geçer. Onların hayat veren rahmet yüklü mesajlarını gönlümüze, zihnimize ve hayatımıza mamur etmek için gayret göstermekten geçer.
Kimi bu yolun hakkını vermiş nimete kavuşmuş, kimi o yoldan sapmış delalete düşmüştür. Kimi o yoldan çıkmış gazaba duçar olmuştur.
Hayatını inancından, inancını hayatından uzak düşünemeyen iman erinin her sözü, her tavrı, susması ve tebessümü bile İslâmî bir duruştur. O her şeyden önce teslimiyet ve sadakat sahibidir. Hayatı boyunca İbrahim’i bir duruş sergiler ve vakarını korur. Her şart ve durumda “Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.” (Bakara, 2/156.) diyerek imanından, değerlerinden, duruşundan asla taviz vermez. Kur’an-ı Kerim’in ve sünnet-i seniyyenin rehberliğini terk etmez, sırat-ı müstakimden yüz çevirmez.
Müslümanca bir duruş sergileyen Mümin, hayatı boyunca Allah’tan başka hiçbir kudretin önünde eğilmez, her şart ve durumda izzetli ve onurlu bir duruş sergiler. Tıpkı şuan Gazze’de, Filistin’de dünyanın dört bir yanında zulüm altında inleyen, gözlerini kırpmadan ölüme koşabilen, yüce davalarının insanı olabilenler gibi. Bu kıymetli duruş, sanki Hacıların Arafat vakfesindeki duruş ve bekleyişidir. Rabbinin huzurunda imanla, sebatla, umutla gerçekleştirdiği bilinçli bir duruştur. Bu duruş da sadece Allah’a iman ve kulluk vardır. Bu duruş da bir tek Allah’ın huzurunda eğilmek, eğildikçe de yücelmek vardır. Bu duruş da Allah’tan başkasına kul köle olmayarak gerçek özgürlüğe ulaşmak vardır. Bu duruş da hak, hakikat ve hakkaniyet vardır. Bu duruş da şirk ve nifaktan, küfür ve isyandan, fitne ve fesattan, hile ve tuzaktan, yalan ve aldatmadan uzak durmaya söz verme vardır.
Peygamber Efendimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Kalp istikamet üzere olmadan kişinin imanı istikâmet üzere olamaz. Dil istikâmet üzere olmadan kişinin kalbi istikâmet üzere olamaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmayan kişi de cennete giremez.” (İbn Hanbel, III, 199) Buna göre kalp ve dil istikamet üzere olmadan iman istikamet bulamaz. Kişinin ahlakı doğruluk ve dürüstlük üzere yönelmeden nefsi istikamet bulamaz.
Sapasağlam bir iradeyle hareket eden, arzu ve heveslerin kendisini aldatmasına izin vermeyen Müslüman, sabırda mermer, şükürde çeşme gibidir. Tercihlerini doğrudan yana yapar. Duruşu onurlu ve kararlı, istikrarlı ve ilkelidir. Tavrı, tavizsiz ve korkusuzdur. Açık sözlü ve şeffaftır. İçi dışı birdir. Niyeti ve amelleri birbiriyle tutarlıdır. Yüce Rabbimizin “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd, 11/112.) emrine uygun olarak sırat-ı müstakimden ayrılmamak onun en önemli şiarıdır.
Şu imtihan dünyasında istikâmet sahibi olmakta oldukça zordur. Nefis ve şeytan, heva ve hevesler, arzu ve istekler menfaat ve ihtiraslar, bağımlılık ve tutkular, güç ve dünya tutkusu sürekli iman ve istikâmetimize zarar veren bizleri hidayetten delalete sürükleyen unsurlardır. Kalbin ameli olan niyetlerimiz, ihlasla buluşmadan asla kurtuluşa eremeyiz. Kalbimizi ve nefsimizi riyadan, nifaktan, ikiyüzlülükken, gösterişten, ucubdan, sümadan, kibirden, kendini beğenmişlikten, bencillikten, gıybetten, kinden arındırmadıkça asla samimi ihlaslı olamayız.
Unutmayalım ki, kurtuluşumuz, huzur ve mutluluğumuz Rabbimizin bizlere Kitabı ve Peygamberi aracılığıyla öğretmiş olduğu sırât-ı müstakiminde, dosdoğru yolda sapmadan, yılmadan dimdik yürümekle mümkündür. Efendimiz (sas)’in eşsiz örnekliğinden ayrılmamak ve onun bize öğrettiği yüce değerlere sımsıkı sarılmakla mümkündür. Rabbimizin istikâmet sahibi müminleri müjdelediği şu ayet-i kerimeye sımsıkı sarılmak ile mümkündür: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar asla üzülmeyeceklerdir.” (Ahkâf, 46/13.)
Haydi, buyrun istikamet üzere durup, riya ve gösterişin her türlüsünden uzak duralım ki kalplerimize hiçbir zaman gizli şirk bulaşmasın! Ve Rabbimizden her daim dereceyle ölçülemeyecek bir aşk, terazide tartılamayacak bir ihlas, samimiyet ve vuslatına eriştirecek bir iman dileyelim! Dileyelim ki Allah’ın hoşnutluğunun ışıltısı yüzümüzü kaplasın; secdelerin nuru alnımızda parıldasın! Simalarımız, Yaradanımızı hatırlatsın! İçimiz, dışımız; özümüz, sözümüz bir olsun! Halkın yüzünde Hakk’ın tecellilerini seyredelim! Cümle ettiklerimize, hulus-i kalp ile “estağfirullah” diyelim!
Bu içerik hakkında ne hissediyorsunuz?






