Kabe'nin Örtüsü
Kabe’nin kumaşı bir seferde siyahlaştırılmıyor. Önce kırmızı, ardından yeşile boyanan kumaş daha sonra siyaha boyanıyor. Kabe örtüsünde siyah dokuma kabartmalar da bulunuyor. Bu kabartmalarda Allah’ın 99 isminin yanı sıra, kelime-i tevhid, tesbih ifadeleri yer alıyor. Kabe örtüsünün üstten üçte birlik bölümünde ise 47 metre uzunluğunda kuşak bulunuyor. Burada Hac ibadeti ile ilgili Kur’an ayetleri bulunuyor. Bu ayetler altın suyuna batırılmış gümüş ipliklerle işleniyor.
Kâbe, mü’minlerin ruhunda dinî vecd ve huzur uyandıran mukaddes bir mâbed hüviyetini dâima muhafaza etmiştir. Bu sebeple Kâbe’ye bakmak dahi bir nevi ibadet olarak zikredilmektedir.İnsanın içinde kalbin yeri ne ise kâinatta da Kâbe’nin yeri odur. Başka bir tabirle Kâbe kâinatın kalbidir. Etrafında dalga dalga tavaf eden mü’minler o kalbin atışlarını ifade etmektedir. Kâbeyi tavaf eden her mü’min az çok bir vecd ve azamet hissetmektedir. el-Batanunî, er-Rihla el-Hicaziyye adlı eserinde bu duygularını şöyle dile getirmektedir:
“Önünde en büyük ruhların bile nihayet hiç oldukları mutlak kudretin bu heybetli hâkimiyeti ve ulvî şa’şaası karşısında bütün cemaat, en derin bir huşû içerisinde toplanmış bulunuyordu. Eğer namaz esnâsında vücutların hareketini ve dua esnasında da ellerin kalkışını görmeyip, mırıldanılan sözlerin fısıltısını da duymasaydık ve bu sonsuz azametin huzurunda kalplerin çırpıntısını işitmeseydik, kendimizi bam başka bir âleme ve hayata geçmiş sanacaktık.“Hakikatte biz o dakikada bam başka bir âlemde bulunuyorduk. Allah’ın evinde ve Allah’ın hemen huzurunda idik. Başımız eğik, dilimiz tutuk idi. Eller göklere açılmış, gözlerimiz yaş ile, gönüllerimiz huşu ile ve içimiz de iyi ve temiz duygular ile doluydu.”
Bir başka ifadesinde “Mekke Onun kudret ve iradesinin burcu ve vahyinin nâzil olduğu makamdır ve Kâbe Onun mâbedi ve azamet ve inayetinin mahallidir” demektedir.
Kâbe’ye olan bu hürmet duygusu Kâbe’ye libas giydirmekle tezahür etmiştir. Kâbe’ye ilk örtüyü örten hakkında farklı rivâyetler bulunmaktadır. İlk örtüyü örtenin Hz. İsmail (a.s.) olduğu rivâyet edilmekle birlikte, Yemen krallarından Es’ad Ebû Kerîb’in Kâbe’ye ilk örtüyü örttüğü daha yaygın ve daha meşhurdur.Rivayete göre, Es’ad Ebû Kerîb bir defasında Mekke tarafından seyahat etmiş, Mekke’de altı gün ikameti sırasında kurbanlar kesmiş, Mekke halkına ve fakirlere dağıtmıştır. Mekke’de iken bir gece rüyasında Kâbe-i Muazzamaya kisve giydirdiğini görmüş. Sabahleyin rüyasını tahakkuk ettirerek, gecede rüyasında gördüğü kumaştan bir kisve giydirmiştir. İkinci gece bir başka kumaş giydirdiğini, üçüncü gecede yine başka bir kumaş giydirdiğini görmüştür. Her sabah rüyasında gördüklerini tahakkuk ettirmiştir. Böylece Kâbe’ye ilk örtüyü örten olarak tanınmıştır. Hatta bu sebeple Peygamber Efendimiz (a.s.m.) Es’ad Ebu Kerîb’i kasdederek “Tubbaa sebbetmeyiniz, çünkü o ehl-i tevhiddir” buyurmuşlardır.
Hz. Peygamberin de (a.s.m.). Kâbe’yi örttüğüne dair birçok rivayetler vardır. Rivayetlere göre Cahiliyye döneminde yünden yapılmış kumaşlarla Kâbe örtülürdü. Hz. Peygamber (a.s.m.) Yemen kumaşından bir kumaş ile Kâbe’yi örttü. Hz. Ömer ve Osman da Mısır’ın ince kumaşından bir örtü ile örttüler.Rivayetler Resulullahın (a.s.m.) Kâbe’yi kumaşla örttüğünde müttefiktir. Ancak kumaşın cinsinde farklı görüşler bulunmaktadır. Fakat hadis şârihleri, Resulullahın (a.s.m.) farklı zamanlarda, hadislerde rivayet edilen farklı kumaşları örtmüş olabileceğini ifade ederler.Asr-ı Saadette halifeler devrinde senede bir defa Kâbe’nin örtüsü değiştirilirdi. Hz. Muaviye bunu senede iki defaya çıkarmış, Me’mun ise senede üç defa Kâbe’nin örtüsünü yenilemiştir.
Arefe’den bir gün önceki Terviye gününde kırmızı kumaşla, Receb’in birinci gününde Kabatî denilen bir kumaşla, Ramazan’ın yirmiyedinci gününde ise beyaz bir kumaşla örterdi.Fatimîler zamanında beyaz kumaştan örtü giydirilirdi. Sultan Mahmud Sebük Tekin sarı bir örtüyle Kâbe’yi örtmüştü. Abbasilerden Halife Nasır zamanında Kâbe yeşil örtüyle örtüldü. Daha sonra aynı Halife zamanında siyah renge değiştirildi. Kâbe’nin örtüsü olarak bu siyah renk zamanımıza kadar devam edegelmiştir. İslâm tarihi boyunca Kâbe örtüsü ihmal edilmemiş; hatta Hicrî 750 tarihlerinde Salih İsmail bin Nasır, Kâhire civarında bir köyü Kâbe örtüsü için vakfetmiş ve bu vakfın gelirinden örtü her sene yenilenmiştir.
Rivayetlerde Kâbe’nin örtüsü Hz. Ömer zamanında her sene yenilendiği ve eski örtü ise hacılar arasında taksim edildiği nakledilmektedir.Bugün ise Cidde ile Mekke arasındaki eski otoyoldan gidenler Mekke girişinde 100.000 metrekarelik geniş bir sahaya yayılmış ayrı ayrı yerlerde binalar görürler. Bu binalarda, 300 kadar işçi ve sanatkâr, çok mübarek bir iş üzerinde çalışırlar. Bu, Kâbe-i Muazzama’yı örten büyük kumaş parçası “kisve” dir.1962 yılına kadar Kâbe’nin örtüsü Mısır’da imal edilirdi. Daha sonra Kral Suud, Mekke’de bir kisve fabrikası kurulmasını temin etti. Kâbe örtüsü bugün bu fabrikada, maharetli ustalar, dokumacılar, hattatlar ve teknik uzmanlar tarafından imal edilmektedir. Kisve için her yıl (1988’e göre) 24 milyon riyal ayrılır. 670 saf beyaz ipeğin kullanıldığı örtü için 720 kilogram boya ve asit kullanılır. Kisve 47 parçadan meydana gelir. Her bir parça 14 metre uzunluğunda ve 95 santimetre genişliğindedir. Örtünün toplam ebadı 650 metrekareyi bulur. 16 parçadan oluşan kuşak 45 metredir. Her 4 köşesinde İhlâs Sûresi altınla işlenmiştir. Kuşağın altındaki panellerde başka âyetler yazılmıştır. Siyaha boyanan ipeğin üzerinde 120 kilogram altın ve gümüş kullanılmıştır. Altının gümüşe nispeti 1’e 4’tür.Kisvenin dokunması, boyanması, işlenmesi yaklaşık 1 yıl alır. Hacdan bir ay önce kisve tamamlanarak eş-Şaibi ailesine teslim edilir. Kâbe ikinci defa yıkanırken de örtü eskisiyle değiştirilir. Eski kisve parça parça kesilerek Müslümanlara dağıtılır.
Not: Mescid-i Haram'da, Kabe örtüsünde ve Mescid-i Nebevi'de yazılı olan Sure ve ayetlerle ilgili aşağıdaki makaleyi okumanızı tavsiye ederiz.
Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'deki ayetler
Başta tarihî yapılar olmak üzere çeşitli sanat eserlerini âyetlerle bezeme geleneği Kur’ân kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Edebiyatta olduğu gibi, sanat eserlerinde de âyet, hadis ve kelâm-ı kibâr iktibas edilmekte ve bu ibarelerin, yapıda mücevher gibi parladığı ve yapıya sanatkârane bir nitelik kazandırıp değer kattığı düşünülmektedir.
Peki, sanat eserlerinde Kur’ân’dan iktibaslar yapılırken, yani, başta binalar olmak üzere her tür sanat eseri âyetlerle bezenirken, nelere dikkat edilmektedir? Bu yazıda söz konusu soruya sadece Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî çerçevesinde cevap arayacağız.
Fazîleti hakkında hadis bulunan âyet ve sureler
Fazîleti hakkında hadis bulunan âyet ve surelere hemen her yapıda olduğu gibi, kutsal topraklardaki yapılarda da rastlanır: âyet ve sure başlarında olduğu gibi, müstakil olarak da rastlanan Besmele'ye ek olarak, âyete’l-kürsî, İhlâs ve Fâtiha sureleri hemen her yerde karşımıza çıkar.
Mescid-i Nebevî’nin -eski kısım- kubbe eteklerinde En’âm, Kehf, Meryem, Müzzemmil, Müddessir, YâSîn, Duhâ, Cum’a, Rahmân, Şems, Leyl, Tebâreke/Mülk, ‘Amme/Nebe’, İnşirah, Tekâsür, Feth, Kadr, ‘Alâk, Âmene’r-Rasûlü, İhlâs, Mu’avvizeteyn, Fâtiha, ElifLâmMîm zâlike’l-kitâb… (1-5. âyetler); Mescid-i Nebevî -yeni kısım- kuşağında Nasr, Vâkı’a, Cum’a, Tebâreke, Muhammed, YâSîn, Duhān, Hucurât, İnşirâh, İhlâs, Mu’avvizeteyn; Kubâ mescidi kubbe eteklerinde ise, Fetih suresinin bir kısmı, Hucurât, Cum’a, YâSîn, Kadr ve Rahmân sureleri, Ve âtâküm min külli mâ seeltümûh… (İbrâhim 14/34), Nasr, Asr, Kevser sureleri, duvarlarında ise, âyete’l-kürsî, Huva’llāhüllezî ve Âmene’r-rasûlü yazılıdır.
Bu üç mâbed, fazîleti hakkında hadis bulunan âyet ve surelerin hemen tamamını kapsaması bakımından da dikkat çekicidir. Türkiye’deki yapılarda, büyük yer kaplamalarından dolayı, bunların -bırakın tamamını- sadece Fetih suresinin tamamen yazıldığına bile nâdiren rastlanır.
Kur’an-ı Kerim’le ilgili âyetler de bu kapsamda değerlendirilebilir. Örneğin Ravza-i Mutahhara’da ön cephesindeki Zâlike min enbâi’l-ğayb nûhīhâ ileyk… (Âl-i İmrân 3/44) ve Fe-izâ kara’te’l-Kur’âne... (Nahl 16/98), Lâ ye’tîhi’l-bâtılü min beyni yedeyhi ve lâ min halfih… (Fussilet 41/42) âyetleri…
Yapı, yapının inşâsı veya fonksiyonu ile doğrudan ilişkili âyetler
Yapıya, kendisiyle doğrudan ilişkili âyet yazılmasına en güzel örnek: Kâbe örtüsüne, kilit ve anahtarlarına Kâbe’nin inşâsı, ilk mâbed oluşu, kıble oluşu, haccedilmesi gerektiği ve Kâbe’ye güvenlik ve esenlik içinde girileceği çerçevesindeki âyetlerin yazılması; Kâbe kilit ve anahtarlarına feth : “açma” fiilinin geçtiği İnnâ fetahnâ lek (Feth 48/1), anahtar kelimesinin geçtiği Ve ‘indehû mefâtihu’l-ğayb.. (En’âm 6/59) âyetlerinin, Kâbe’nin Safâ-Merve çıkışındaki Osmanlı revakları ile Safâ tepesi üzerindeki yeni kubbe eteğine inne’s-Safâ ve’l-Mervete… (Bakara 2/158) âyetinin; Makam-ı İbrahim’e ve’ttahizû min makāmi İbrâhîme musallâ (Bakara 2/125) âyetinin, Kubâ mescidine -hem mihrabın üstüne hem de dışarıda bir taş sütuna- bu mescidle ilgili: le-Mescidün üssise ‘ale’t-takvâ… (Tevbe 9/108) âyetinin, Kıbleteyn mescidi mihrabına Kad nerâ… (Bakara 2/144) kıble âyetinin yazılmasıdır.
Yapının bânîsini -ya da o mekânda yaşamış veya defnedilmiş birini- doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren âyetler
Örneği: Kâbe örtüsüne Hz. İbrahim’e insanları Kâbe’ye davet etmesi ve oğlu ile birlikte Kâbe’yi inşâ edişleriyle ilgili âyetlerin, Mescid-i Harâm’ın -Osmanlı ve daha önceki dönemlerden kalma- kapılarına bunları inşâ eden şahıslarla ilgili âyetlerin, Mescid-i Nebevî’nin kıble duvarına, Hücre, minber vb. örtülerine Hz. Peygamber’le (onun peygamberliği, ümmeti için model teşkil ettiği, onun üzerinde titremek (salâtüselâm etmek) gerektiği vs. ile) ilgili -bilhassa Muhammed ve Nebî lâfızlarını içeren- âyetlerine, Hücre’nin arka duvarına Ve sîka’llezîne’ttekav Rabbehüm ile’l-Cenneti zümerâ (Zümer 39/73) âyetinin, Ravza ön duvarına: bu mescidde Hz. Peygamber’le birlikte İslâm devletinin temellerini atan Ashâb-ı Kirâm’la ilgili Muhammedün rasûlû’llāh ve’llezîne ma’ahû… (Feth 48/29), Kayıtbay ve Kanuni mihraplarına, yine Sahabîlerin vasıflarından söz eden et-Tâibûne’l-‘âbidûne… (Tevbe 9/112) âyetinin yazılması; Mescid-i Nebevî’nin Kadınlar kapısına Ve men yaknüt minkünne… (Ahzâb 33/31-34) âyetlerinin, Cibrîl kapısına Fe-inna’llāhe hüve mevlâhu ve Cibrîl… (Tahrîm 66/4) âyetinin yazılması...
Bunun enfes örneklerinden biri de Kanuni Sultan Süleyman’ın Kâbe’ye hediye ettiği şâhane minbere İnnehû min Süleymâne ve innehû Bismi’llâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm âyetinin yazılmasıdır. İnnehû min Süleymân… ibaresi esâsen Hz. Süleyman’ın Sebâ kraliçesine yazdığı mektupla ilgilidir; ancak minbere yazılmakla innehûdaki zamirin mercii değiştirilerek âyet “Bu minber Kanuni Sultan Süleyman’dan Kâbe-i Muazzama’ya bir hediyedir.” mânasında iktibâs edilmiş olmaktadır. Mâlum, bir yere âyet/hadis yazılırken, -tıpkı edebiyattaki iktibaslarda olduğu gibi- cümlenin aslî mânasında alınması şart değildir.
Yapının herhangi bir biriminin fonksiyonuna ilişkin âyetler
Örneği: Ravza-i Mutahhara’daki üç mihraba kıble âyeti olan Kad nerâ… fe-velli vechek.. (Bakara 2/144) âyetinin yanı sıra, Kanuni ve Kayıtbay mihraplarına mihrap kelimesini içeren Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye’l-mihrâb (Âl-i İmrân 3/37) ifadesinin yazılması.
İkinci olarak; sultan/halîfe adına hutbe irad edilen minberler siyasî bir niteliğe de sahip olduğu için, minber kapılarına, devletin temel akīdesini yansıtan Kelime-i Tevhid yazılması gelenekselleşmiştir. Mescid-i Nebevî’deki III. Murad minberinin girişinde de Kelime-i Tevhid yazılıdır. Minberlerin Cuma namazıyla bağlantısı düşünüldüğünde, Cuma suresinin Cuma namazını konu alan âyetlerinin; minberde irad edilen hutbelerde Hz. Peygamber’e salâtüselâm getirildiği düşünüldüğünde ise, İnna’llāhe ve melâiketehû yusallûne ‘ale’n-Nebiyy… (Ahzâb 33/56) âyetinin yazılış amacı anlaşılır.
İslâm’ın temel akîdesini yansıtan âyetler/ibareler
Hemen her yerde karşılaşılabilen Kelime-i Tevhid devletin İslâmî niteliğini vurgulamakta; Kâbe örtüsü, Mescid-i Haram revakları vb. yerlerde rastladığımız Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali isimleri, bilhassa Kâbe örtü zemînindeki -hiçbir Sahabîyi dışlamadan hepsini sahiplenen- Radıya’llāhu ‘an Ebî Bekr ve ‘Ömer ve ‘Osmân ve ‘Alî ve ‘ani’s-sahābe ecma’īn : “Allah Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali ve bütün Ashâb-ı Kirâm’dan razı olsun.” ibaresi, devletin Sünnî karakterini yansıtmaktadır.
Kâbe kuşaklarında yazı aralarında rastladığımız Kul küllün ya’melü ‘alâ şâkiletih… (İsrâ 17/84) âyetiyle, bütün dinlerin bir kıblesinin olduğu, herkesin -bilhassa kıble çerçevesinde- kendi değer yargılarına göre hareket ettiği, ama sonuçta kimin doğru yolda olduğunu sadece Allah’ın bildiği belirtilmektedir.
Yapının kendisine benzetilebileceği nesnelerden bahseden âyetler
Yapı bütünüyle bir şeye benzetilebiliyor ve bunun hakkında âyet bulunuyorsa, yapıya bu âyet yazılabilmektedir. Cennetliklere Allah’ın ‘tertemiz bir içecek’ ikrâmı ile ilgili Ve sekāhüm Rabbühüm şarâben tahûrâ (İnsân 76/21) âyetinin Zemzem kuyularına; Cennetlikleri Cennete buyur eden Udhulûhâ bi-selâmin âminîn (Hicr 15/46) âyetinin, -Cennete benzetilen- Mescid-i Nebevî’nin yeni kısmının bütün kapılarına yazılması bunun güzel örneklerindendir.
Bir başka örnek de, herhangi bir yere girişte okunup yazılabilen Rabbi edhilnî… (İsrâ 17/80) âyeti ile mescidleri konu alan Fî büyûtin ezina’llāh... (Nûr 24/36-38) âyeti Mescid-i Nebevî Bâbüsselâm’ına yazılmasıdır:
İlkin, Rabbi edhilnî… (İsrâ 17/80) duasının, putperestlerin Hz. Peygamber’i Mekke’den sürme ya da öldürme teşebbüsleri (17/76) üzerine tavsiye edildiği dikkate alınırsa, duâda “muhrac-i sıdk” ve “müdhal-i sıdk” olarak bahsedilen yerlerin –sırası ile- Mekke ve Medîne olduğu aşikârdır. O zaman, imana kucak açan Medine’deki genel merkezin, yani Mescid-i Nebevî’nin, ilk kapısına bu âyetin yazılmasındaki sır da ortaya çıkmaktadır.
İkinci olarak; -Allah’ın nûrunun parıl parıl parladığı ve Allah’ın adının anıldığı büyût “mescidler” ve O’nu sabah-akşam tesbîh eden ricâl : “erler” ile Mescid-i Nebevî ve Ashâb-ı Kirâm’la ilişkisi aşikârdır.
Yapının inşâ ve imarına yönelik âyetler
Sözgelimi Ve mâ tef’alû min hayr… (Bakara 2/197), Ülâike yüsâri’ûn… (Mü’minûn 23/61), Meselü’llezîne yünfikūne … (Bakara 2/261-263), İnnâ lâ nuzī’u ecra men ahsene ‘amelâ (Kehf 18/30) ve bilhassa İnnemâ ya’muru mesâcida’llāh… (Tevbe 9/18) âyetleri hayruhasenâtın Allah rızası için yapıldığına telmîhan infâk, hayrât ve imar çerçevesinde yazıldığı anlaşılmaktadır.
Ziyaretçilere çeşitli mesajlar veren âyetler
Esasen diğer şıkların tamamında belli bir mesaj söz konusu olmakla birlikte, aşağıdaki örneklerde bu daha belirgin ve yoğundur:
Hz. Peygamber’in Hücre-i Mutahhara’sına Yâ eyyühe’llezîne âmenû lâ terfa’û esvâteküm… (Hucurât 49/2-3) âyeti yazılarak “Lütfen sessiz olun!” denmektedir.
Mescid-i Harâm’ın Safa kapısındaki Ve sâri’û ilâ… ve’l-kâzımîne‘l-ğayza ve’l-âfîne ‘ani’n-nâs va’llāhu yuhibbü’l-muhsinîn : (Âl-i İmrân 3/133-35) âyetleri, Cennetin kimler için hazırlandığını hatırlatmakla kalmamakta, öfkeli, hoşgörüsüz, nâhoş hareketlerin sergilenebildiği böyle kalabalık bir ortam için son derece uygun ve gerekli bir ihtardır.
Kâbe örtüsündeki Nebbi’ ‘ibâdî… (Hicr 15/49), Ve izâ seeleke ‘ibâdî… (Bakara 2/186), Ve beşşiri’l-mü’minîne… (Ahzâb 33/47), Men ya’mel sûen… (Nisâ 4/110), Ve innî le-ğaffâr.. (TâHâ 20/82) âyetlerinin yanı sıra, Kâbe kapısındaki Kul yâ ‘ibâdiye’llezîne esrafû… (Zümer 39/53), Ğâfiri’z-zenb, kābili’t-tevb (Gâfir 40/1-3), Ketebe Rabbüküm ‘alâ nefsihi’r-rahme (En’âm 6/54) âyetleri ile Allah’ın engin rahmeti vurgulanarak ümitsizlik reddedilmekte; Mescid-i Nebevî’nin Kadınlar Kapısındaki Ve men yaknüt… (Ahzâb 33/31-34) âyetleriyle -Peygamber hanımları özelinde- mümin kadınlara birtakım tavsiyelerde bulunulmakta; yine aynı yerdeki Li’r-ricâli nasīb... (Nisâ 4/33) âyetiyle kadınlara ve erkeklere, kadın ve erkek olarak kendi rollerini oynamaları, birbirlerinin özelliklerine göz dikmemeleri salık verilmekte; Kubâ mescidindeki ElifLâmMîm zâlike’l-kitâb… (Bakara 2/1-5) âyetleriyle felâha ereceklerin kimler olduğu, dış pencerelerdeki Ve sâri’û ilâ mağfiratin min Rabbiküm ve Cennetin (Âl-i İmrân 3/133) ifadesiyle insanlar ibadete teşvik edilmekte; Kanuni ve Kayıtbay mihraplarındaki et-Tâibûne’l-‘âbidûn… (Tevbe 9/112), Kul sadaka’llāh… (Âl-i İmrân 3/95), İnne evle’n-nâs... (Âl-i İmrân 3/68) âyetleri ve Kâbe örtüsündeki Kureyş suresi ile ziyaretçilere bir müminin taşıması gereken sıfatlar ve Allah’a -Hz. İbrahim’in yolundan giderek- kulluk etmeleri gerektiği hatırlatılmaktadır.
Sonuç olarak;
Mimarîde Kur’ân iktibas etme geleneğinde, kuşak yazılarını bir tarafa bırakırsak, kısa, özlü ve etkileyici âyetlerin tercih edildiği görülmektedir. Bu âyetler genelde Yüce Allah’ı vecîz bir şekilde tasvîr etmekte, Kur’ân’ı özetlemekte ve İslâm’ın temel inançlarını özlü biçimde yansıtmaktadır.
Herhangi bir âyetle
1 Yapının veya yapıdaki herhangi bir birimin fonksiyonu ve
2 Yapının bânisi veya orada medfûn kişiler arasında çok yönlü ve hoş bağlantıların kurulduğu bu gelenekte, âyetlerin asıl mânalarında alınması şart değildir.
Haremeyn-i Şerîfeyn’de yazılı âyet ve surelere gelince, bunlar Mescid-i Harâm, Hz. Peygamber, kıble, hacc, namaz, Allah’ın engin rahmeti, Hz. İbrahim çerçevesinde yoğunlaşmaktadır. Yapılarla âyetler arasında hoş bağlantılar kurulmakta; kutsal mekânlara gelenlere her türlü günaha tevbe etme imkânı bulunduğu hatırlatılmak suretiyle belli bir eğitim – öğretim yapılmaktadır.
Bu gelenek Suûdî Arabistan yetkililerince Mescid-i Haram’da değilse de diğerlerinde sürdürülmüştür: Mescid-i Harâm’ın şu anki 95 kapısından Kral Fahd ve Kral Abdülaziz kapıları gibi ana girişlerine büyükçe kûfî Besmele ve Mescid-i Harâm duvarlarının imkân verdiği hemen her yere, özellikle de revakların birbiri ile buluştuğu müsâit kısımlara kûfî Lâ ilâhe illâllah ve Muhammedün rasûlûllah (ayrı ayrı) cümleleri yazılıdır.
Mescid-i Nebevî’nin yeni bölümünün duvarlarına, Kubâ mescidi duvarlarına ve kubbe eteklerine Türk hattatlara âyet ve sureler yazdırılmıştır. Ancak, -kubbelerin tam ortasına yazılacak yazılar biraz daha ustalıklı/dairevî bir istif gerektireceği, fazîleti hakkında hadîs bulunan bütün âyetlerin dairevî istifleri bulunmadığı, bu istifleri oluşturmak oldukça meşakkatli bir iş olduğu, kubbe etekleri kubbe merkezlerine göre daha fazla âyet istîâb edeceği için- kubbe ve tavanlara yazma geleneği sürdürülememiştir. Kâbe kapısı, örtüsü ve anahtarı için zaman zaman farklı pasajların tercih edildiği de görülmektedir.
İsm-i Nebî, yani “Muhammed” lâfzının (ayrıca Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali) hemen her yerde, lâfza-i celâlle birlikte yazıldığı bilinmektedir. Nitekim Kâbe örtüsü, Kâbe revakları, Mescid-i Nebevî vb. yerlerde de böyledir. Ancak Kubâ mescidinde, -Hz. Peygamber ve diğerlerinin isimlerini, onlarla tamamen farklı bir ontolojik yapıya sahip bulunan “Yüce” Allah’la eşdeğer tutmamak gerektiği düşüncesiyle- büyükçe “Allah” isminin altına daha küçük Lâtīfun bi-‘ibâdih… (Şûrâ 42/19) âyeti, aynı büyüklükteki Muhammed isminin altına da yine küçük Rasûlûllāh ve’llezîne ma’ahû eşiddâ’ü ‘ale’l-küffâri ruhamâu beynehüm (Fetih 48/29) âyeti yazılmış; böylece “yan yana ve aynı büyüklükte yazılanın, Allah’ın ve Peygamber’in isimleri değil, bu isimlerin geçtiği âyetler olduğu” izlenimi verilmek istenmiştir. Hücre-i Muattara’nın ön duvarındaki Sultan Ahmed’in yadigârı yâ Allah yâ Muhammed ibârelerinin, yâ Allah yâ Mecîd’e dönüştürülmesinde de aynı inancın izleri görülebilir.